anayasa mahkemesi

  1. 5510 sayılı sosyal güvenlik kanununun devlet memurları ile ilgili bazı maddelerini anayasadaki eşitlik ilkesine rağmen devlet memurlarına zeval gelmesin ama ötesi ne olursa olsun endişesi ile iptal eden kurumdur.

    hangi mantığa dayanarak böyle bir kararı aldıklarınu gerekçeli kararlarında şu şekilde izah etmişlerdir ; http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=481344

    bir hukukçu değilim ama bir vatandaş olarak şunu söyleyebilirim ki ; bir vatandaşın devlet memuru olması o vatandaşı üstün kılmaz. kaldı ki devlet memurlarının ömür boyu iş garantileri olduğundan mezkur kanun nedeniyle bir haksızlığa da uğradıkları da objektif kriterlerle değerlendirildiğinde söylenemez. aslında kanunun kötü olan kısmı ve haliyle iptal edilmesi gereken maddeleri özel sektörde çalışanlar için geçerli olan maddelerdir.. zira özel sektörde çalışan vatandaşlar iş gücü sirkülasyonu sürekli genç iş gücünün işe alınması ve otuz yaşından büyük olanların gereğinden fazla yaşlı oldukları şeklinde değerlendirmeler yapıldığından mümkün olan en atıl işlere ya da kapı dışına gönderilmeye çalışılan sistemde çalışmaktadırlar. bu sepeble işini kaybetmeden emekli olabilecek kadar çalışabilecek ekonomik ortam mevcut değildir. kısa dönemde de böyle bir ortam beklenmemektedir. yani eğer 5510 sayılı kanunun bazı maddeleri iptal edilmeli idiyse bu yönü ile iptal edilmeliydi.

    kaldı ki net olarak 380,00 YTL maaş alabilen bir özel sektör çalışanın ücretinden 260,00 YTL'yi bulan vergi ve prim alınmasına rağmen böyle bir beklentilerinin olduğunu da sanmıyorum.

    anayasa mahkemesinin bu kararında devlet memuru olan bizzat mahkeme üyelerinin kendilerine kıyak karar çıkardıkları izlenimini edindim.

    zaten memleketimdeki bu kadar ayrımcılık sonucunda anayasadaki eşitlik ilkesini biraz ironik bulmadığım da söylenemez.

    ayrıca (bkz: adalet mülkün temelidir)

    http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=481620&keyfield=616E6179617361206D61686B656D657369
    (mancene 01.01.2007 12:21 ~ 06.05.2007 18:19)
  2. toplantı yeter sayısı hakkındaki 367 vekil gerekmektedir şeklindeki tartışmalı kararının gerekçeli kararını sabırsızlıkla beklediğim yüksek mahkemedir. elbetteki kararları tartışılmaz, eleştirilmez ve dahi ret edilmezdir.

    (bkz: adalet mülkün temelidir)
    (bkz: yargının siyasallaşması)
    (mancene 06.05.2007 18:23)


  3. --- alıntı ---

    cumhurbaşkanlarımızdan biri devletin arada bir "rutin dışına" çıkabileceğini söylemişti. "rutin dışılık", devlet kurumlarının yasadışı, üstelik suç niteliği taşıyan kararlar vermesini, eylemlere girişmesini ifade ediyor.

    devlet görevlileri, insan haklarını ihlal ederek, cinayet işleyerek rutin dışına çıkar. "devlet cinayet işlemez" sözü her durumda doğrudur. Çünkü cinayeti işleyen devlet değil, devletin görevlileridir. devletin "rutin dışına çıkması" cinayet işlemesi değil, işlettirmesi, sonra da cinayet işleyeni cezalandırmayarak, belki taltif ederek korumasıdır. bu korumayı kim sağlamaktadır? devlet içindeki bir güç, devletin egemenliğini kullanan güç, yani yargı.

    kesinleşmemiş bir mahkeme kararı üzerinde iki varsayımı mukayese edelim. diyelim ki, Şemdinli davasında, van ağır ceza mahkemesi'nin kararında görüldüğü üzere devlet görevlileri "rutin dışına" çıkmış ve cinayet işlemişlerdir. bu devlet görevlileri, eğer işlediği suçlardan dolayı mahkûm olur ve ceza alırlarsa devlet bir daha "rutin dışına" çıkamaz. Çünkü yasadışı işleri gördürecek personel bulamaz. tersine, bu şahısların salıverilmeleri, devletin arada sırada başvuracağı "rutin dışılık" için de bir garanti ve güvence sağlayacaktır. bu garantiyi verecek olan merci ise doğrudan yargının kendisi olacaktır. o zaman Şemdinli davası, lokal bir olay hakkında karar tesisi değil, devletin "rutin dışı"lığını yargılayan "genel" nitelikli bir davadır. yargı, aslında hukukun egemenliği konusunda bir karar tesis etmektedir. Şayet yargı suçluları cezalandırmayarak rutin dışı bir karar verirse, devlet kurumlarının arada sırada rutin dışına çıkarak cinayet işlemesine onay vermiş olacaktır.

    anayasa mahkemesi ile başbakan arasında cereyan eden polemiğin konusu da işte bu "rutin dışılık" durumudur. bu sefer hukuku ihlal eden, yargı organının kendisidir. anayasa mahkemesi "367" kararı ile "rutin dışı"na çıkmış, tarafsızlığını kaybetme riskini göze alarak "hukuk dışı" bir karar vermiştir. bu kararı "yargı için bir talihsizlik", "yüz karası", "zorlama ve dayatma eseri" olarak niteleyen başbakan'a anayasa mahkemesi'nin verdiği cevabı işte bu "rutin dışılık" çerçevesinde değerlendirmemiz gerekir. kararın "bilimsel düzeyde, hukuksal olarak eleştirilebilir" olduğunu vurgulayan anayasa mahkemesi, başbakan'ın sözlerini ise "tehdit, hakaret ve husumet" olarak niteliyor. siyasî bir karar, üstelik "rutin dışına" çıkmış ve alenî olarak hukuka aykırı bir karar "bilimsel düzeyde" nasıl eleştirilebilir?

    demokrasiye karşı suç işlemek:

    anayasa mahkemesi'nin "367 kararı"nın maşerî vicdan tarafından mahkûm edilmesi ve bu mahkûmiyetin kayda geçirilmesi gerekiyor. yüksek mahkeme'nin bu kararı gözden geçirerek düzeltmesi, ülkenin yaşadığı kaosu gidermesi artık imkânsız. o zaman bu kararı mahkûm etmek "yargının rutin dışına çıkmasını" engellemek demek. Şemdinli'de devletin "rutin dışına çıkması" ile anayasa mahkemesi'nin "rutin dışına çıkması" arasında bir benzerlik yok mu? anayasa mahkemesi, bir "yüksek" mahkeme. kararları diğer yargı organlarına da rehberlik ediyor. bu yüzden "rutin dışına" çıkması, vatandaşın kapısını çalacağı yargıcın da "rutin dışına" çıkması endişesi yaratıyor. hukuka aykırı kararlar veren "yargıçların devleti", hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü imkansız hale getirir.

    anayasa mahkemesi, 367 kararı ile kendi itibarına zarar verdi. anayasa mahkemesi başkanı, 367 sorununun dava konusu yapılmamasını arzu ettiklerini, çünkü konunun "hukukî" değil, "siyasî" bir sorun olduğunu vurgulamıştı. bu söz, mahkemenin vereceği kararın da "siyasî" bir karar olacağı anlamına geliyordu. "siyasî karar vermek" ise taraf olmak demektir. konunun siyasî olduğunu ileri sürmek, başvuruyu daha başında görevsizlik kararı ile reddetmeyi gerektirirdi. tersine mahkeme, siyasî, yani taraflı bir karar vererek kendi tarafsızlığını tartışma konusu haline getirdi. anayasa kuralı tesis etmek, hukuka aykırı idi. 102. maddede yer alan, cumhurbaşkanlığı seçiminin sürecin nihayetinde salt çoğunlukla seçilmesini engelleyen bir kural tesis etmek anayasa'ya aykırı idi. anayasa mahkemesi kararı sonrasında cumhurbaşkanının sadece 1/3'ün azınlık oyuyla seçilebilir hale gelmesi, demokrasinin de ortadan kaldırılarak bir azınlık rejimine dönüştürüldüğünü gösteriyor. Öyle ya, 366 milletvekiline sahip çoğunluk artık cumhurbaşkanı seçemeyecek. onun yerine çoğunluğu genel seçime gitmekle tehdit eden 184, istediği kişiyi empoze ederek seçtirebilecek. bu yüzden anayasa mahkemesi kararı, bir 367 rakamını değil, demokrasinin en temel prensibi olan çoğunluğun yönetmesi prensibi yerine, azınlığın çoğunluk üzerinde tahakkümünü, yani oligarşiyi getirerek sistemi temellerinden yıkmış oluyor. 367 kararı, özünde azınlığı çoğunluk üzerinde hakim kılarak, demokrasiye hukuk dışı bir darbe vurduğu için "rutin dışı" bir karar ve bir "anayasal suç" niteliğinde.

    Şemdinli'deki "rutin dışılık" ile anayasa mahkemesi'nin "367 kararı"ndaki "rutin dışılık" arasında özde hiçbir fark yok. devlet görevlilerinin adam öldürerek suç işlemesi ile yargıçların azınlığın çoğunluk üzerindeki tahakkümünü tesis ederek anayasal suç işlemesi aynı sonuca, demokratik hukuk devletinin temellerinden sarsılmasına yol açar. devletin güvenlik görevlileri, işledikleri suçlara karşılık koruma görürlerse, suç işlemeye devam ederler. "Çoğunluğun yönetmesi prensibi"ne aykırı olarak "azınlığın tahakkümü"ne fırsat tanıyan bir hukuk dışılık, kararı veren yüksek mahkeme olduğu için, rutin dışılığı doğrudan rutine dönüştürür. anayasa mahkemesi, bir hukuk mercii olmaktan çıkmakta, (ahmet İyimaya'nın kullandığı tabiri kullanalım) "hukuk bozucu" bir güce dönüşmektedir. meclis, anayasa'ya göre halkın kendisine verdiği yetkiyi kullanamamakta ve cumhurbaşkanı seçememektedir. yargı demokrasiyi, bilhassa anayasa'nın 102. maddesindeki çoğunluk prensibini içeren demokrasiyi kilitlemiştir. bu hukuk dışılığı aşmanın yegane yolu, konuyu meclis'in vekâlet aldığı halka götürmek, yani cumhurbaşkanını halka seçtirmektir. 367'nin mucidi olan sabih kanadoğlu'nın şu sıralarda savunduğu gibi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine de yargıdan bir engel getirilirse, siyasal sistemin bütünüyle rutin dışına teslim olduğunu, demokratik hukuk devletine veda ettiğimizi kabul etmemiz gerekecek.

    hukuk kimi korur?

    anayasa hukuku'nda başlangıç bilgisi içinde, "yargıç bağımsızlığı" ile "yargı bağımsızlığı", "yargıç devleti" ile "hukuk devleti" arasındaki farklı yerlerde anlatılır. hukuk devleti, yargıçların egemen olduğu devlet değil, hukukun egemen olduğu devlettir. bu fark bize, hukukun egemen olması gereken ilk yerin yargıçların dünyası olduğunu da hatırlatmaktadır. yargı bağımsızlığının arkasına sığınarak, yargı kararlarının eleştirilmesine karşı çıkmak hukuk devletini istismar etmek demektir. siyasî ve taraflı bir karar elbette eleştirilecektir, eleştirilmelidir. yargı bağımsızlığını pekiştirecek olan şey, yargıçların bağımsızlığı değil, bu eleştiriler olacaktır. yargıçlar, baskı altında karar vermeye zorlandıkları zaman, onlara yol gösteren, baskıya direnmelerini sağlayacak olan şey de işte bu eleştirilerdir. 27 nisan bildirisi ve chp liderinin tehditleri, anayasa mahkemesi'nin "367 kararı" üzerinde koyu bir gölge olarak durmaktadır. genelkurmay başkanlığı 27 nisan bildirisi ile, anayasa'nın 138. maddesine göre açıkça suç işlemiştir. Şayet anayasa mahkemesi, tarafsızlığını ve bağımsızlığını kanıtlamak istiyorsa, bu bildiri hakkında suç duyurusunda bulunmalıdır. mahkeme kararından sonra konuşan başbakan ile, doğrudan anayasa mahkemesi'nde görülmekte olan bir dava hakkında telkinde ve baskıda bulunan genelkurmay başkanlığı'nı yan yana koyup karşılaştıralım. Şu soruyu sormak hakkımız değil mi: anayasa mahkemesi başkanı, çarşamba günü yaptığı açıklamayı çok daha önce genelkurmay başkanı'na karşı neden yapmadı?

    hukukun egemenliği, sadece hak ve adalet duygusunun egemenliği değildir. bir devlet ve toplum, hukuk ile dengede durur. devletin toplum üzerindeki nüfûzu ve itibarı, sahip olduğu silahlı güçten değil hukuktan kaynaklanır. medeniyet demek hukuk sahibi olmak demektir. hukukun üstünlüğü, bütün kurumların ve kişilerin üzerinde hukukun egemen olduğunu anlatır. bir ülkenin güvenliği, çok etkili bir silahlı güçle değil, hukuka bağlı bir silahlı güçle sağlanabilir. hukuk, korunması gereken her şey için bir müeyyide getirir. bir ülkeyi, rejimi, kurumları ve tek tek insanları başka bir şey değil hukukun kendisi korur. herkes hukuka riayet ettiği, hukuk devletine katkıda bulunduğu zaman devlet de, halk da korunmuş olacaktır. devlet de ancak hukukla korunur.

    anayasa mahkemesi, taraflı davranmayı bırakarak, rejimin ve bilhassa laikliğin de sarsılmaz bir şekilde içinde yer aldığı hukuku uygulamayı tercih ederse, önce hukuku sonra kendisinin ve devletin itibarını ve bunların yanında doğal olarak rejimi de korumuş olacaktır. eğer mesele yargının rüşdünü ispatlaması ise anayasa mahkemesi, genelkurmay başkanlığı hakkında suç duyurusunda bulunarak işe koyulmalıdır.

    --- alıntı ---

    (bkz: mümtaz'er türköne)
    (mancene 03.06.2007 19:31)
  4. 1982 anayasasının 148. maddesi hükmünce anayasa mahkemesinin görevi kanunların kanun hükmünde kararnamelerin ve tbmm içtüzüklerinin anayasaya uygunluğunu şekil ve esas bakımından denetlemektir

    (1.anayasa mahkemesi cumhurbaşkanı’nı, bakanlar kurulu Üyelerini, anayasa mahkemesi, yargıtay, danıştay, askerî yargıtay, askerî yüksek İdare mahkemesi başkan ve üyelerini, başsavcılarını, cumhuriyet başsavcıvekilini, hakimler ve savcılar yüksek kurulu ve sayıştay başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yüce divan sıfatıyla yargılar. yüce divan’da savcılık görevini cumhuriyet başsavcısı veya vekili yapar. yüce divan kararları kesindir (madde 148).

    2.siyasî partilerin kapatılması, cumhuriyet başsavcılığı’nın açacağı dava üzerine anayasa mahkemesi tarafından karara bağlanır (madde 69).

    3.siyasî partilerin malî denetimi de anayasa mahkemesi’nce yapılır (madde 69).

    4.yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düştüğüne türkiye büyük millet meclisi’nce karar verilmesi durumunda, bu karar tarihinden başlayarak bir hafta içinde ilgili üye ya da milletvekillerinden herhangi biri tarafından bu kararın anayasa’ya veya İçtüzük hükümlerine aykırılığı nedeniyle anayasa mahkemesi’ne başvurulabilir. anayasa mahkemesi bu iptal istemini onbeş gün içinde karara bağlar (madde 85). anayasa mahkemesi esas olarak tüm işleri dosya üzerinden inceler. yüce divan sıfatıyla baktığı davalar bundan ayrıdır. gerekli gördüğü durumlarda sözlü açıklamaları dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir.


    --- alıntı ---
    www.anayasa.gov.tr
    (kesgul 03.06.2007 19:56)
  5. 367 ile ilgili kararın gerekçesini yazmamış bu nedenle meclis başkanını yalvar yakar duruma düşürmüş kurumdur.
    kurum olarak gerekçe bulabilme hususunda acilen anayasa mahkemesi eski başkanı, uzatmalı cumhurbaşkanı sayın ahmet necdet sezer'den danışmanlık almalıdırlar.
    (mancene 19.06.2007 09:01 ~ 19.06.2007 10:25)
  6. başörtüsünün üniversitede serbest bırakılmasıyla ilgili karanını açıklamış, chp'nin başvurusunu kabul etmiş ve düzenlemeyi iptal etmiştir. bundan sonra meclis'e kalan kendini feshetmektir. çünkü chp'nin her başvurusu anayasa mahkemesinde kabul görmekte, her düzenleme iptal olmaktadır. meclis iş yapamaz hale gelmiştir. kanun çıkartamaz hale gelmiştir, gelecektir. ot böcek kanunlarının dışına çıkamayacaktır. bu nedenle meclis'in kapatılması gerekir. ak parti'nin kapısına da şimdiden kilit vurulmuştur.

    27 mayıs'ın ürünü konumundaki anayasa mahkemesi, bu darbenin izlerini hala yansıtıyor. 27 mayıs'ın üzerinden yıllar geçse de demokrasiyi istediği gibi kullanan zihniyetin devamı anayasa mahkemesinde sürmektedir. ülkeme geçmiş olsun. insanlıktan sonra meclis de öldü...
    (zorba 05.06.2008 18:30)
  7. hali dahil sözünü halinde sözcüğüne değiştiren önerge bir hükümet tasarısı değildi. hükümetin gönderdiği tasarı metninde böyle bir madde yoktu. basında da belirtildiği gibi tasarı meclise gönderildiğinde maddeler adalet komisyonundaki gibi teker teker geçerken bu madde gelince bazı akp milletvekillerince değişiklik teklifi verildi. geceyarısı yapılan bu teklif yüzünden değişikliğe geceyarısı operasyonu denilmişti. tasarı chp lilerin değil akp lilerin oylarıyla geçti. bazı chp liler değişiklik önergesinden haberdar olmadan oy verdiler. hükümet ''resmi olarak'' bu değişiklik önerisini hiç bir zaman sahiplenmedi.

    yasanın bu haliyle anayasaya tümden aykırı olduğu açıktı. anayasal bir yüksek yargının görevi vir başka mahkemeye veriliyordu. cumhurbaşkanı da bu hatayı gördüğü için yasayı onaylarken yazılı bir açıklamayla bu durumu düzelten bir yasal düzenleme lazım demişti.

    ancak bu düzenleme yapılmadı. anayasa mahkemesi de oybirliğiyle iptal etti. aslında askeri yargılamalar farklı usuller ve esaslar üzerinde olabileceği dünyada genel kabul gören bir uygulamadır. ancak bizim anayasada askeri yargıtayın değeri yargıtayla eş tutulmuştur ki bu yargı da çok başlılığı getirmektedir. zaten idari yargının ayrı olması yeteri kadar bir eleştirilebilecek bir konuyken bir de askeri yargıyı yüksek yargı yapıyor bu anayasa.

    öte yandan anayasada yüksek yargı olup olmadığı tartışmalı olan sayıştayı da iktidar partileri siyasi gerekçelerle ön plana çıkarınca bu anayasa da adeta 4 ayrı yargı modeli ortaya çıkıyor.

    sağlıklı bir hukuk sisteminde en yüksek mahkeme yargıtay olmalı, diğer yargı organlarıyla yargıtay arasında uyuşmazlık çıkarsa yargıtayın görüşü kabul görmelidir. yeni yasayla yüksek yargı yerlerinin konumları yeniden belirlenirse bu sorun da ortadan kalkacaktır zaten.

    anayasal yargı farklı bir yargılamadır, siyasal sistemin anayasal çerçevede kalmasını sağlamak görevi vardır. bu açıdan anayasa mahkemesinin askerlerin yargılanmalarıyla ilgili maddeyi iptal etmesi çok normal bir durumdur. anayasayı değiştirirseniz, anayasa mahkemesi bu kez yeni anayasaya göre anayasal sistemi korumaya çalışır. anayasayı değiştirmeden anayasa mahkemesini eleştirmek abesle iştigaldir.

    anayasa değişikliği denince türbanı getiren anayasa değişikliğine de kısaca değinelim.

    anayasanın ilk üç maddesi değiştirilemez. dördüncü maddesi de bunun değiştlmesine dair teklif edilemez der. türban değişikliği azıcık hukuk bilen birisinin bile kabul edeceği gibi devletin niteliklerini belirten ikinci maddeyle çelişmektedir. yani değişikliği öngören teklif ikinci maddenin içinin boşaltılmasını içermekteydi. anayasa değişikliği teklif yasaları da aynı zamanda bir yasa olduğundan anayasa mahkemesi teklifi incelemeye almış ve anayasanın ikinci maddesine aykırı bularak türban değişikliğini iptl etmiştir.

    yobazlara kolaylık olsun diye türbanın anayasaya nasıl sokulabileceğinin yolunu söyleyeyim.

    1) anayasanın ilk üç maddesini koruyan 4. maddeyi kaldırılır. böylece ikinci maddenin değiştirilmesi teklifi verilebilir hale getirilir.
    2) sonra ikinci maddedeki devletin nitelikleri değiştirilip türbana uygun hale getirilir.
    3) avrupa insan hakları mahkemesinin yargısını kabul eden yasa ve mecliste kaldırılır. ayrıca hükümet avrupa insan hakları sözleşmesinden çekildiğini açıklayan bir deklerasyon yayınlar. türban serbest olur.
    4) türkiye avrupa konseyinden çıkarılır, zaten cılkı çıkmış olan avrupa birliği muhabbeti ortadan kalkar.
    5) pratikte olur mu bilmem ama türkiye bu yasal değişikliklerle hukuken bir şeriat devleti olarak tescil edilir.
    (goodboyum 22.01.2010 03:08 ~ 22.01.2010 03:15)
  8. anayasa dğişikliği yapılmadan askeri yargının yetkilerini elinden almak hukuken mümkün değildi. bu değişikliğin pratik bir amacı vardı o da kozmik odalara girebilmek, görev başındaki askeri tutuklayabilmek.

    bu da yeterince yapıldı zaten. artık bu değişikliğin pratik bir faydası kalmamıştı zaten.
    (goodboyum 22.01.2010 03:11)
  9. Son aldığı karar ile Ne aliye yaranabildi ne de veliye

    (bkz: Karar Özbek'i ÜZDÜ!)

    http://www.habervakti.com/?page=news_details&id=30409
    (kinslayer 07.07.2010 21:08 ~ 07.07.2010 21:08)
  10. (bkz: aym )
    (diyojenist 10.01.2013 22:04)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.